Vahdet-i vücud (Arapça: وحدة الوجود), İslam düşüncesinde önemli bir metafiziksel kavramdır. Kelime anlamı olarak "varlığın birliği" anlamına gelir. Bu düşünce, var olan her şeyin, görünen çokluğa rağmen, aslında tek ve bölünmez bir gerçeklikten, yani Allah'tan kaynaklandığını savunur. Bu gerçekliğin, evrende tezahür ettiği ve evrenin Allah'ın bir tecellisi olduğu kabul edilir.
Vahdet-i vücud düşüncesinin temel ilkeleri şunlardır:
Vahdet-i vücud düşüncesinin kökleri, İslam'ın ilk dönemlerindeki tasavvufi hareketlere kadar uzanır. Ancak, bu düşüncenin sistemli bir felsefi öğretiye dönüşmesi, özellikle Muhyiddin İbn Arabi ile gerçekleşmiştir. İbn Arabi, "Füsûsu'l-Hikem" ve "el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye" gibi eserleriyle vahdet-i vücud düşüncesini derinlemesine işlemiş ve yaygınlaştırmıştır.
Daha sonra, Sadreddin Konevi gibi İbn Arabi'nin takipçileri, bu düşünceyi daha da geliştirmiş ve farklı coğrafyalara yaymışlardır. Vahdet-i vücud düşüncesi, İslam dünyasında, özellikle tasavvuf çevrelerinde büyük bir etki yaratmıştır.
Vahdet-i vücud düşüncesi, İslam dünyasında farklı tepkilere yol açmıştır. Bazı alimler ve düşünürler, bu düşünceyi İslam'ın temel ilkelerine aykırı bulmuşlar ve eleştirmişlerdir. Eleştirilerin temelinde, vahdet-i vücud'un Allah ile yaratılan arasındaki ayrımı ortadan kaldırdığı ve panteizme yol açabileceği endişesi yatmaktadır.
Ancak, vahdet-i vücud savunucuları, bu düşüncenin Allah'ın birliğini ve yüceliğini vurguladığını, yaratılanların Allah'tan ayrı bir varlığa sahip olmadığını savunduklarını belirtmişlerdir. Onlara göre, vahdet-i vücud, Allah'a duyulan aşkı ve O'na yakınlaşma arzusunu en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan bir metafiziksel görüştür.
Vahdet-i vücud düşüncesi, İslam düşüncesi, sanatı ve edebiyatı üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Özellikle tasavvufi şiirlerde, vahdet-i vücud teması sıkça işlenmiştir. Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre ve Niyazi Mısri gibi ünlü sufi şairler, şiirlerinde vahdet-i vücud düşüncesini etkili bir şekilde dile getirmişlerdir.
Ayrıca, vahdet-i vücud düşüncesi, İslam mimarisi, hat sanatı ve diğer sanat dallarında da kendini göstermiştir. Özellikle, cami ve türbelerde kullanılan geometrik desenler ve semboller, vahdet-i vücud'un evrendeki birliği ve düzeni yansıtan sembolik ifadeler olarak yorumlanabilir.
Vahdet-i vücud düşüncesi, günümüzde de İslam dünyasında ve Batı'da ilgiyle karşılanmaktadır. Özellikle, farklı dinler arasındaki diyalog ve hoşgörü çabalarında, vahdet-i vücud'un birleştirici ve kapsayıcı yaklaşımı önemli bir rol oynamaktadır.
Sonuç olarak, vahdet-i vücud, İslam düşüncesinin en karmaşık ve tartışmalı konularından biri olmasına rağmen, İslam medeniyetinin ve kültürünün önemli bir parçasıdır. Bu düşünce, insanlığın varoluşsal sorularına cevap arayan, Allah'a yakınlaşma ve O'nunla bütünleşme arzusunu dile getiren derin bir metafiziksel yaklaşımdır.